3 Eylül 2007 Pazartesi

Adnan Oktar: İmamlarım bana karı-kız getirir

'Ben aileleri çok seviyorum' diyen Adnan Oktar'ın 8 yıl önce polise verdiği ifadesi:İmamlarım bana karı-kız getirirEvlatları ailelerinden ayıran, kızları malikanelerinde tutsak eden Adnan Oktar 8 yıl önce polise verdiği ifadesinde “İmamlarım bana karı-kız getirir” diyor, cemaatindeki bütün ahlaksızlıkları anlatıyordu

Hoca efendi, dün 1999 yılında söylediği bütün bu sözleri unutup sütten çıkmış ak kaşık gibi konuştu: Ben aileleri çok seviyorum. Ceylan’ın babasına şefkat duyuyorum. Aralarının düzelmesi için gayret ediyorum1999’da Emniyet’te ne demişti?Bizden ayrılanların ailelerine şantajyapar, tehdit ederiz!

Hürriyet, Adnan Hoca'nın Emniyet'teki ifadesini ele geçirdi. Sindirmek istediği kişilere komplo düzenlettiğini itiraf eden Adnan Hoca, birçok ünlünün yer aldığı şantaj listesini de açıkladı.İSTANBUL Polisi'nin 12 Kasım 1999'da 50 adrese birden düzenlediği baskınlar sonucu başında bulunduğu şantaj çetesi çökertilen Adnan Oktar, sindirmek istediği kişilere ‘imamlar’ı aracılığıyla komplo düzenlettiğini itiraf etti.

Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini açıkladı.LİSTE ÜNLÜ DOLUOktar, Emniyet'teki ifadesinde, manken Ebru Şimşek, dansözler Leyla Adalı ve Tanyeli'ye ‘fahişe oldukları için’ şantaj yaptırdığını itiraf etti.

Clup 2019'un sabihi Ceylan Çaplı da, Adnan Hoca'nın müritlerinden biriyle evli olan kızının boşanmasını sağlayınca, çetenin hışmına uğramış. Oktar'ın ifadesine göre, Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Adli Tıp'ta görevliyken, Tura Turizm'in sahibi Çetin Saraç'ın kızını, Adnan Hoca çetesinden kurtarmasına yardım edince, rüşvet tuzağına düşürülmüş.

YILMAZ'A MASON KOMPLOSUOktar'ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe Arman ve Savaş Ay'ın adı yer aldı. Hoca'nın imamları, Semra Özal'ın papatyalarından Nadire İçkale ile Eyilik Ailesi'ne de şantaj yapmışlar.

MHP VE DYP’YE DESTEKDYP Lideri Tansu Çiller ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül başta olmak üzere MHP ve DYP'ye destek verdiklerini açıklayan Adnan Hoca, ‘‘Seçim öncesinde Mesut Yılmaz'a fotomontajla mason elbisesi giydirip gazetelerde yayınlanması talimatını ben verdim. Çünkü, 1991 yılında başbakanken beni haksız yere gözaltına aldırmıştı. DYP'nin, ANAP'ın kaybedeceği oyları alması bizim işimize gelirdi’’ diye konuştu.

BABUNA İTİRAFIÖrgütten ayrılanları kendi aleyhlerine faaliyet gösteriyor gibi kabul ettiklerini açıklayan Adnan Oktar, ‘‘Örgütten ayrılanları rezil etmek gibi bir stratejimiz vardır. Bu nedenle geçmişte çocuklarını bizden ayıran aileler hakkında şantaj ve tehdit faaliyetlerinde bulunduk. Çocukları, kiralanan evlerde birlikte tutup, ailelerinden kopartırız. Hiçbiri benim talimatlarım dışına çıkmaz’’ dedi.

Adnan Hoca, kız kardeşleri Tuğba ve Hüma Babuna'nın müritleri arasında olduğunu söylediği kan kanseri olan Oktar Babuna için süzenlenen ve skandala dönüşen kan kanpanyasının kendi emriyle başlatıldığını da kabul etti.Nasıl Adnan Hoca oldumADNAN Oktar, beş parasız sürünürken nasıl Adnan Hoca olduğunu, trilyonlarla nasıl oynadığını polis ifadesinde tüm açıklığıyla anlattı:‘‘1956 yılında Ankara'da doğdum. 1979 yılında Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım. 3'üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım.

1986'da Bulvar Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldım.DİNİ BİLGİM YOK 1987'de Harun Yahya adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur. 1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım. O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı'nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve faaliyetlerime devam ettim.’’1993'te müritlerimden Fırat Develioğlu'nun bizim için kiralamış olduğu Kandilli'deki villaya taşındım. Buranın kirası bildiğim kadar 3.5 milyar lira.

Silivri'deki çiftliğe ben gitmem, müritlerim orada kalır.''Yakalandığında aşk yapıyormuş

ADNAN Oktar, 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında polisin kendisini uygunsuz vaziyette yakaladığını itiraf etti. Oktar, polise verdiği ifadesinde, ‘‘Beni yakaladığınız akşam Bahadır Güven bana birlikte olmam için Tuğçe isimli kızı getirmişti’’ diye konuştu. Şebekelerinin içinde ‘Bacılar’ adı verilen kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu söyleyen Oktar, ‘Cariye’ adını verdikleri kadınların ise müritler, abiler (İmamlar) ve kendisi tarafından ‘cinsi olarak kullanıldığını’ itiraf etti.18 yıl hapsi isteniyor

İSTANBUL DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı ‘Adnan Hoca’ lákaplı Adnan Oktar ve müridleri hakkındaki soruşturmayı tamamladı. DGM Savcısı Ahmet Gürses'in hazırladığı iddianamede, Adnan Oktar ve kurduğu ‘örgütün’ 32 yöneticisi hakkında ‘tehdit ile menfaat sağlamak’, ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ suçlarından 18 yıla kadar ağır hapis istendi. Sanıkların hüküm giymesi halinde, ele geçirilen tüm mallarına devlet tarafından el konulması da talep edildi.İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Adnan Hoca ile birlikte hapis istenen sanıkların isimleri şöyle sıralandı:Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Mustafa Kemal Gül, Hasan Basri Güner, Uğur Örmen, Ferhat Terkoğlu, Ufuk Özturgut, Hatice Tijen Öztemir, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan Yavaş, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Adnan Tınarlıoğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammed Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan ve Ersin Alacadağ.Adnan Oktar'ın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü olan ve operasyon başladıktan sonra kayıplara karışan Bahadır Güven ile 3 arkadaşı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DGM savcılığı tarafından açılan davadan, dosyaları ayrılan Güven ile diğer 3 kişinin aranmasına devam edildiği bildirildi.Şantaj çetesinin iç yüzü ADNAN Oktar, polisteki ifadesinde kurduğu şantaj şebekesinin sistemini de tüm ayrıntılarıyla anlattı.

Oktar, ‘‘Hoca, yani lider ‘Ahmet Abi' kodunu kullanan ben Adnan Oktar, benden sonra yapılanmada ‘İmamlar' dediğimiz örgütü yöneten bir nevi konsey yapılanması vardır’’ diye konuştu.İMAMLAR Çetede, ‘İmamlar' direkt olarak Oktar'a bağlı çalışıyorlar. İmamların başlıca görevi Oktar'ın verdiği talimatları yerine getirmek. Ayrıca gruba eleman temini ve imam seviyesinde olmayan diğer müritleri yönlendirme ve yönetme görevleri imamlara ait. Oktar ifadesinde, ‘‘Erkek imamların bir görevide bana ilişkide bulunmam için kadın ve kız getirmektir. Müritlerimin zengin, zeki, akıllı ve kültür ve güzel kişilerden olmasına özen gösteririm.

Bunun nedeni bu şahısların çevrelerinin geniş olması, böylece örgüt olarak daha kısa sürede güçlenmemizi sağlamalarıdır’’ diye konuştu. Oktar'ın ‘konsey üyeleri' olarak adlandırdığı 7 imamın kimlikleri ve özel sorumluluk alanları ise şöyle:Bahadır Güven (siyasi çevreler ile çetenin işlerini takip),Fırat Develioğlu (hukuk-araştırma),Emre Nil (mali işler),Bülent Tatlıcan (yazı işleri ile ilgilenir fikirler üretir),Uğur Örmen ve Ferhat Terkoğlu (sekretarya görevi, kitap yazma çalışmaları, yemek yapma),Timur (mali yardım).BACILAR Bayan imamlar olarak da adlandırılar ‘Bacılar', 4 ayrı evde kalan ve ailelerinden ayrılarak çeteye katılan bayan müritlerden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bacılar aynı zamanda Oktar'ın kitap yazma işinde de rol alıyorlar. Örgütlenme içerisinde Bacılar'la herhangi cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Bacılar grubu, Alev Ulaşdoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir ve Arzu Leman Öztemir'den oluşuyor,CARİYELER Müritler tarafından bulunan kızlar olarak adlandırılan ‘Cariyeler', Adnan Oktar ve İmamlar'la birlikte oluyor. Müritler ve İmamlar'ın cariyelerle ilişkiye girmeleri sırasında bir mürit şahit gerekirken, Oktar'ın aşk geceleri için böyle bir zorunluluk bulunmuyor.

Oktar ifadesinde, ‘‘Benim dini anlayışıma göre kadın ve erkek dini nikahlı değilse erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal veya oral seks yapmak sorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişkiye girince bundan haberim oldu ve kendisi ile 2 sene görüşmedim’’ dedi.Müridin evinde MİT belgeleriDGM Savcısı Ahmet Gürses tarafından hazırlanan 24 sayfalık iddianamede, Adnan Hoca ve çetesinin kimlere, nasıl şantaj yaptıkları tek tek anlatıldı.

İddianamede, yapılan baskınlar sırasında bir müridin evinde bulunan Mehmet Ağar'la ilgili MİT Müsteşarlığı tarafından Başbakanlık'a yazılmış gizli bir belge de delil olarak gösterildi. Soruşturmanın Celal Adan'ın İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen'e verdiği şikayet dilekçesinden sonra başlatıldığı bildirildi.

İğrenç örgüt

Adnan Oktar (Adnan Hoca), polise verdiği ifadede seks ve şantaj üzerine kurulu cemaatinin içyüzünü anlattı. Oktar, cemaatini para ve güç kazanmak için kullandığını söyledi.
İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı. Örgütün oluşumu şöyle:
Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim.
İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor.
Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların görevi.
Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından.
Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen kadınlar. Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği görevleri yerine getiriyorlar.
Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar.
Şantaj kasetlerini 1997’de yokettik
TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun cezasının çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset ve dergilerden aldığımız görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin yüzlerini monte ederek şantaja başladık. İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri yok ediyorduk.’’
Tanıksız seks yasak
İMAMLAR ve kardeşler, cemaat içinden bir kadınla ilişkiye gireceği zaman, başlarında mutlaka ‘tanık’ bulunuyor. Birleşmeyi izleyen tanık, Hoca'nın, fetvasına uygun oral ya da anal seks yapıp yapmadıklarını kontrol ediyor. Tanıksız ilişkiye girebilen tek kişi Adnan Hoca. Yeni gelen motorlardan, imamların beğenisini kazananlar Adnan Hoca'ya sunuluyor.
Yatakta çok vahşi
Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritlergenellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar.
Çiller’le Kandilli’deki villada görüştüm
YILLARDIR cemaati tarafından hazırlanan şantaj kasetleriyle birçok ünlü perişan eden Adnan Hoca'nın, Mert Çiller aracılığıyla parti içine sızdıktan sonra Kandilli'deki saray yavrusu evinde DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'i ağırladığı ortaya çıktı. Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar, polise verdiği ifadesinde, Kandilli'deki malikanede gerçekleşen gizli buluşmayı şöyle anlattı:
‘‘Tansu Hanım benden, büyük kongre öncesi DYP içindeki muhalefeti sindirmemi istedi. Böylece daha güçlü duruma gelmek istiyordu. ‘Sizin için ne yapabilirim' diye sordum. ‘Bize destek ver. Elinden geleni yap' dedi.’’ Adnan Hoca, sorgu sırasında kendisine yöneltilen ‘‘Maddi beklentiniz var mıydı?’’ sorusunu ‘‘Meyveleri önümüzdeki günlerde toplayacaktık. Acelimiz yoktu. Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü, cemaatin imamlarından Bahadır Güven'i, ileriki yıllarda milletvekili yapmayı planlıyorduk’’ diye yanıtladı.
Ağar'dan intikam peşindeydiler
EMNİYET'teki ifadesinde, Elazığ Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar'ın, İstanbul Emniyet Müdürü olduğu 1991 yılında kendisine yönelik kokain operasyonu düzenlediğini, bu yüzden hıncı olduğunu söyleyen Adnan Hoca, ‘‘Mehmet Ağar'a yönelik kampanyalarımız hem intikam amaçlı hem de onu partiden uzak tutmak içindi. Siyasi hayatını bitirmek istiyorduk’’ dedi. Adnan Hoca, basına yönelik karalama ve şantaj kampanyalarının hedefinin ise, Tansu Çiller muhalifi gazeteciler olduğunu itiraf etti.
Hoca’ya muayene kıskacı
MİLLİ Savunma Bakanlığı (MSB), dünkü Hürriyet'te yer alan ve Adnan Oktar'ın 1997 yılında GATA'dan aldığı ‘paranoid şizofreni’ raporu nedeniyle cezai ehliyeti olmadığı yönündeki haber üzerine harekete geçti. MSB'den dün yapılan açıklamada; gözaltında bulunan Oktar'ın, serbest bırakılması halinde askerlik şubesince yeniden hastaneye sevk edilerek kontrol muayenesine tabi tutulacağını bildirildi.
Tutuklamaya itiraz
İSTANBUL DGM'de önceki gün 3 müridiyle tutuklanan Adnan Oktar'ın avukatları, karara itiraz etti. Dün öğle saatlerinde İstanbul DGM'ye gelen Adnan Oktar ile Bilim Araştırma Vakfı üyesi Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu ve Emre Nil'in avukatları, itiraz dilekçesini 6 Nolu DGM'ye verdiler ve tutuklama kararının hukuki olmadığını öne sürdüler. Dosyayı tetkik istekleri reddedilen avukatların itirazı, pazartesi günü karara bağlanacak.

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/20/158016.asp

Adnan Hoca ve sessizler

Adnan Oktar'ın ve 'müritleri'nin ifadelerinde, şantaj, para ve seks tuzakları oldukça ayrıntılı yer alıyor. Artık her düzeydeki kurbanlar sessizliklerini bozup bu çirkin oyunu açığa çıkarmalı. Tuncay ÖZKAN

Adnan Oktar ve etrafındaki oluşumla ilgili olarak karşımıza çıkan gerçekler, Türkiye'de bu alandaki boşlukları göstermesi bakımından çok önemli.Her türlü istismarın, cinsel sömürünün normal sayıldığı, normal ilişkilerin zina olarak değerlendirildiği Adnan Hoca örgütünde yer alan erkeklerin oluşturduğu 'kardeşler grubu', örgütün finans kaynağı olan şirketlerde çalışıyor. Kardeşler ayrıca kilit noktalardaki bazı şirketler, basın kuruluşları ve devlet dairelerine de 'sızmaya' çalışıyorlar. Bu amaçla da gene kendi örgütlerinin ağına düşürdükleri alımlı kızlardan yararlanıyorlar.Örneğin her 'kardeşin' bir görevi de örgüte bilgi sağlanabilecek bazı kurumlarda çalışan genç kadınlarla ilişki kurmak. Bunların başında bilinmeyen numaralar servisi geliyor.

Adnan Hocacılar tıpkı bir gizli servis veya mafya oluşumu gibi haberleşme merkezlerine sızmaya çalışıyorlar. Bu amaçla Emre Çalıkoğlu 118 servisinde çalışan Nalan Mahinur Tunalı ile tanışıyor. 1995 yılında başlayan bu arkadaşlık sonucunda, yakalandıkları güne kadar Adnan Oktar ve sözde imamları istedikleri her telefon numarasına ulaşıyor. Tabii adreslere de. Ayrıca cep telefonları ile yapılan görüşmelerle ilgili olarak çapraz sorgulama yapabilecek kadar çok belge ve bilgiye de ulaşıyorlar. Neden? Ankara'da bu işi polis yaptı. Türkiye'de yer yerinden oynadı.

Şimdi Adnancılar yapıyor ama suskunluk var. Türkiye'yi etkileyen onca çevre böyle bir skandal karşısında nasıl olup da susuyor!Çoğunluğu yüksekokul mezunu olan 'kardeşler grubu' direkt Adnan Hoca'yla görüşen erkek imamların kontrolünde bulunuyor. Kardeşler, imamların kontrolünde hayatlarını sürdürüyor ve grubun amaçları doğrultusunda çalışma yapıyorlar. Erkek imamların en önemli görevlerinden birisi ise kardeşler grubuna kendi aralarında 'motor' adını taktıkları genç kızlar bulmak ve bunları ağlarına düşürerek, kardeşlerle sırayla veya toplu olarak ilişkilere girmelerini sağlamak.

Zengin ve tanınmış ailelerin çocuklarının gönderildiği özel okullar, gittikleri barlar, eğlence ve alışveriş merkezleri imamların avlanma sahası. Örgütün içinde yer alan imam bacılar ve bacılar grubu direkt olarak Adnan Hoca'ya bağlı. Bu kişilerle ilişki yasak, konuşmak yasak. Sadece Adnan Hoca'ya hesap veren ve sadece Hoca'yla görüşen bacılar, cemaat evlerinde kalıyor. Ev dediysek saray yavruları bunlar. Ayrıca yalıları da var.Bacılarla evli kardeşler bazı günler dışında eşlerini ve çocuklarını göremiyor. Hoca müritlerin evlenmelerine sıcak bakmıyor. Evlenenlerin örgütten ayrılabileceği ve örgütün zayıflayacağına inanıyor. Bu nedenle, 1993 yılına kadar evlenenlerden nedense çoğu bacıların isteği ile evli oldukları kardeşlerden ayrılmış. İşte Adnan Oktar'ın polis ifadesinde bacılar grubunu tarifi:"Kurmuş olduğumuz evlerde kalan müritlerimizin tüm ihtiyaçları örgüt tarafından sağlanır.

Bayan imamlar ailelerinden ayrılıp bizim evlerimizde kalan bacıların bakımından sorumludur. Bacılar benim kitap yazma işlerimle ilgilenirler. Örgütlenme içinde bacılarla herhangi bir cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Müritlerimin zengin, akıllı ve güzel olmalarına önem veririm. Bunun nedeni bu kişilerin çevrelerinin de geniş olması ve örgütün daha da güçlenmesini sağlamasıdır."'Bahadır Güven bana kız bulurdu'Oktar erkek imamların maddi kaynaklar, tanıtım dışında en önemli görevinin kendisine ve kardeş olarak adlandırılan erkek üyelere kadın bulmak olduğunu söylüyor:"Bana kadın ve kız bulma işinden Kemal Gül isimli imam sorumlu idi. Daha sonra bu görevi Bahadır Güven üstlendi.

Yakalandığım gece bana Tuğçe isimli bir kız getirmişti. Cariye dediğimiz müritler ve abiler ilişkiye girerken bir mürit ilişkiye şahitlik yapar. Benim dini anlayışıma göre bir erkek ve kadın imam nikâhlı değilse, erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz, bulunursa zina olur. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal ve oral seks yapmak zorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişki kurunca kendisine ceza verdim, iki sene görüşmedim. Hayatımda hiç evlenmedim, imam nikâhlı eşim de yoktur.

Cinsel ihtiyaçlarımı yukarıda belirttiğim şekilde müritlerimin getirdiği cariyelerle karşılarım."Adnan Hoca'nın 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında birlikte olduğunu söylediği 18 yaşındaki Tuğçe adlı mankenin ifadesi de kurulan fuhuş tuzağını gözler önüne seriyor:"Bahadır beni bir gün Hoca'nın evine götürüp Adnan Hoca ile tanıştırdı. Hoca güzel olduğumu söyledi. Bahadır beni evin mutfak bölümüne götürdü. Ve "İçeri gir, 'abi' ile tanışmak şereftir" dedi. Hoca bana soyunmamı söyledi. Karşı çıkınca bana 'Korkma beni abi, baba, kardeş ve arkadaş olarak gör' dedi. Ben de giysilerimi çıkardım, kırmızı iç çamaşırlarımla kaldım. 'Çekinme komple soyun' dedi. Ben de çırılçıplak kaldım. Beni okşamaya başladı. Garip kelimeler kullanıyordu."Adnan Oktar sorgusunda tüm servetini nasıl elde ettiği sorusuna da tüm gerçeği ek bir cümlede anlatan bir karşılık veriyor:"Benim kurmuş olduğum ve liderliğini yaptığım cemaatin üyelerini zengin çocuklarından seçmemin nedeni budur.

Bir yandan ibadet edip, bir yandan lüks bir yaşama sahip olmak için müritlerimin zengin olması gerekmektedir. Ben de bu yüzden müritlerimi zenginlerden seçiyorum."Kardeş grubunun imamı olan Ferhat Tekelioğlu da Hoca'nın sapık emirlerini ifadesinde ayrıntısıyla anlatıyor:"Adnan Oktar bize 'seks ve sevişmeyi isteyen bayanlarla birlikte olabilirsiniz. Normal ilişkide çocuk olma tehdidi vardır. Ve nikâhsız olarak yapılırsa zina sayılır, ancak normal ilişki dışında her şey yapılabilir' derdi. Hoca bize Kuran'ı Kerim'de eşinize normal olmayan yollardan yaklaşmayın der, ama bu ibare inanmış kadınlar için geçerlidir.

Kuran'a uymayan, ikazlara uymayan kötü ahlaklı kız arkadaşlarınızla bu şekilde sevişebilirsiniz derdi. Bunun üzerine partiler vermeye ve güzel bayanlarla tanışmaya başladı. Bu zaman zarfında bu kızlara 'motor' diyorduk. Ben 100 kadar motorla beraber oldum. Bu ilişkiler normal ilişki değildi, yasaklara uyuyorduk."Diğer imam Ersin A. da, Hoca'nın daha önceleri gelenekçi İslamiyet anlayışını savunduğunu, ama 1993'ten itibaren Kuran'a dayalı İslamiyet anlayışına geçtiklerini ve kendilerini ılımlı kıldığını ve beraberinde İslam anlayışı olmayan veya az olan kızlarla normal olmayan yollardan seksi getirdiğini belirtiyor, "Bu tür kadınların erkeklerin önüne nimet olarak sunulduğunu, seks yapılan kadınlarla birden fazla kardeşin ilişkiye girmesini bunun da herhangi bir kardeşin bir motor kadına bağlanmasını engelleyeceğini, ancak verilen izinler ölçüsünde yapılacağını söylerdi.

Her zaman şahit bulundurulacaktı. Bu anlayışın içinde gruptaki kardeşler kız tavlamaya ve seks yapmaya başladılar. Ancak kızlar bizim grubumuzun sıradışı seks anlayışını dışarıya sızdırabilirlerdi. Bunun için kadınlar uzun süre kontrol altında tutuldu. Adnan Hoca bu dünya zevk dünyasıdır, zevk alınmalıdır, derdi. Bunun için eğlenin, derdi. Ve kontrol etmek için bazı eğlence partileri kasete alınarak kendisine izletilirdi"Korkunun krallığı bitmeliEvet bunca anlatılan ve söylenen şeyler, Türkiye'de bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor bize. Şantaj, tehdit, sömürü hepsi bir arada. Korkunun krallığının bir derebeyi gibi çalışan Adnan Oktar ve adamlarına karşı Türkiye duyarlı olmalı.

Şantaja boyun eğen kamuoyunu yönlendirmek ve bilgilendirmekle görevli kişiler suskun kalmaktan korkmamalıdır. Çünkü onların suskunlukları, yarın başka insanların mahvolması anlamına gelir. Tekrar tekrar yazıyorum. Benim okuduğum Adnan Hoca dosyasındaki bulguların her biri, bu örgütün arkasında başka güçlerin olduğunu gösteren delillerle dolu. Bugün bunları görmezden getirmeye çalışan sapıklıkların esirindeki siyasiler ile şantaj kurbanı üst düzey yöneticiler olabilir. Hatta bunların kurbanı belediye başkanları da bulunabilir.

Bunların susmaması lazım.MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, bu gruptan bazı kişilerin kendisine seçimler sırasında bazı broşür ve tanıtım afişlerinin basımıyla ilgili yardımcı olmak istediklerini söylediklerini anlattı. Gül bana, "Ne Adnan Oktar'ı, ne de bunların yöneticilerini tanırım. Seçimler sırasında geldiler, ben de 'olur' dedim. Bunlar şimdi benim adımı karıştırıyorlar. Bu yapılan ahlaksızlıktır. Bunu kabullenmem mümkün değildir. Benim bunlarla ne alakam olabilir?" diye dert yandı.

Evet bu adamlarla ilişkide olanların, Gül'ün söylediği noktada kendilerine sormaları lazım: "Benim bunlarla ne işim var? Bunlar bana nasıl yaklaştılar?" Bu soruların yanıtları pek çok şeyi çözecek, gerçekleri ortaya çıkarır. Bu iş, sonu nereye varacaksa oraya kadar götürülmelidir.

Adnan Hoca'nın rezillikleri Yargıtay'da

Adnan Hoca'nın rezillikleri Yargıtay'da

Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin, “Adnan Hocacılar Grubu” davasında 17 Mayıs 2007 Perşembe günü verdiği karar ve dava dosyası, yerel mahkemeye iletilmek üzere bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi
Daire, Adnan Oktar ve 17 sanık hakkındaki davanın zamanaşımından ortadan kaldırılmasına ilişkin İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını, oybirliğiyle bozmuştu.
Dairenin 17 Mayıs 2007 tarihinde aldığı ve Anadolu Ajansı'nın 18 Mayıs 2007 tarihinde haberini yayınladığı, 2006/2934 esas, 2007/3877 sayılı karar, aynen şöyle:
“Gereği görüşülüp düşünüldü:
Sanıklar Halil Hilmi Müftüoğlu, Korkut Yasa, Kartal İş, Turgut Aksu, Burak Sanver, Seçim Köse, Hatice Tijen Öztemir, Ali Suat Kütahnecioğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Muhammet Cihat Gündoğdu, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan, Ersin Alacadağ ve Mustafa Kemal Gül müdafiilerinin sanıklar hakkında verilen zamanaşımı ile ortadan kaldırma kararını temyizde hukuki yararları bulunmadığı gibi temyiz istemlerini de süresinden sonra yapmış olmaları nedeniyle, temyiz istemlerinin CMUK'nun 317. maddesi uyarınca oybirliğiyle reddine,
Müdahiller Ebru Şimşek ve Fatih Altaylı vekilinin temyizlerine ilişkin olarak yapılan incelemede:
1- Mahkemece kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle sanıklar Adnan Oktar, Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Hasan Basri Güner, Ferhat Terkoğlu, Ufuk Özturgut, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan Yavaş, Adnan Tınarlıoğlu, Hatice Tijen Öztemir, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammet Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan, Ersin Alacadağ, Bekir Murat Sarıaslan, Mustafa Kemal Gül ve Uğur Örmen hakkında müdahiller Ebru Şimşek ve Fatih Altaylı'ya şantaj suçundan 765 sayılı TCK'nın 192/1 (2 kez), 4422 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce 1997 yılı yaz aylarında örgütten ayrılan sanık Bekir Murat Sarıaslan hakkında cürüm işlemek için kurulan örgüte üye olmak suçundan 765 sayılı TCK'nın 313/1 ve sanıklar Esragül Efeoğlu ile Hüseyin Avnicem Yücel hakkında örgüte bilerek yardım etme suçundan 765 sayılı TCK'nun 314. madde ve fıkralarından açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin verilen kararlar usul ve yasaya uygun bulunduğundan, müdahiller vekilinin bu suçlara yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, isimleri sayılan sanıkların belirtilen suçlardan verilen hükümlerin istem gibi oybirliğiyle onanmasına.
2- Sanıklar Burak Abacı, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammet Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca Murat Terkoğlu ve Gökalp Barlan haklarında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararlarına ilişkin olarak dosya içeriğinden, adı geçen sanıkların, sanık Adnan Oktar'ın liderliğindeki 4422 sayılı yasa kapsamında kabul edilen örgüte üye olarak dahil oldukları, ancak örgütün amacına yönelik olarak yapılan faaliyetlere katıldıklarına dair kuşkudan öte kanıt bulunmadığı, kanıtlanan eylemlerinin 4422 sayılı Yasanın 1/1 maddesinin 2. cümlesi kapsamında örgüte üye olma niteliğinde bulunduğu, bu suçun zamanaşımının 765 sayılı TCK'nın 102/4 madde ve fıkrası uyarınca 5 yıl olduğu ve mahkemenin karar tarihi itibarıyla bu sürenin dolmuş olduğu anlaşılmakla;
Mahkemece kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle adı geçen sanıklar hakkında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararları bu farklı gerekçeyle usul ve yasaya uygun bulunduğundan, müdahiller vekilinin bu suça yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanıklar Burak Abacı, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammet Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu ve Gökalp Barlan haklarındaki hükümlerin istem gibi oybirliğiyle onanmasına.
3-a) Sanık Timur Ayan hakkında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve şantaj suçlarından verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararlarına ilişkin olarak, hükmün esasını oluşturan kısa kararda bu sanık hakkında bir hüküm kurulmamasına karşın, gerekçeli kararda zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı verilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,
b- Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanıklar Fırat Develioğlu, Emre Nil, Ferhat Terkoğlu, Uğur Örmen, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir, Halil Hilmi Müftüoğlu, Hasan Basri Güner, Ufuk Özturgut, Korkut Yasa, Kartal İş, Turgut Aksu, Tarkan Yavaş, Adnan Tınarlıoğlu, Ersin Alacadağ ve Mustafa Kemal Gül'ün kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen sanık Adnan Oktar'ın liderliğinde dini görünüşlü bir grup olarak bir araya geldikleri, basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etmek, kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlamak, destekledikleri kişilerin ve siyasi partilerin seçimlerde oy elde etmesini, karşı oldukları kişi ve siyasi partilerin oy kaybetmesini sağlamak için zor ve tehdit uygulamak suretiyle yıldırma, korkutma ve sindirme gücünü kullanarak, sürekli olarak önceden sayı ve niteliği belirsiz suçları işlemek amacıyla, tam bir işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı içinde disiplinli biçimde erkek üyelerin 'kardeşler', bayan üyelerin de 'bacılar' adı altında örgütlendikleri ve amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları,
Sanıklar Fırat Develioğlu, Emre Nil, Ferhat Terkoğlu ve Uğur Örmen'in erkek üyelerden; Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan ve Hatice Tijen Öztemir'in de bayan üyelerden sorumlu olarak örgütü sanık Adnan Oktar'ın talimatları doğrultusunda yönettikleri,
Sanıklar Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Kartal İş, Korkut Yasa ve Ufuk Özturgut'un bir ekip kurarak kendi grupları hakkında yazılı ve görsel basında yayın yapan bazı gazeteciler hakkında cinsel sapıklık içinde oldukları ve eşlerini pazarladıkları, uyuşturucu kullandıkları gibi küçültücü ve incitici hususlarla birlikte tehdit içeren yazılar hazırlayıp, bazılarına fotomontaj yoluyla ürettikleri fotoğrafları da ekleyerek resmi kurumların yanında aralarında bu kişilerin komşularının ve arkadaşlarının da bulunduğu birçok yere gönderdikleri, böylece bir yandan bu kişileri yıldırıp sindirerek aleyhlerine yazı yazılmasına ve program yapılmasına engel olmayı ve intikam almayı, diğer yandan da diğer basın mensuplarına gözdağı vermek suretiyle basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etmeyi amaçladıkları,Sanık Adnan Oktar'ın belirlediği kurallarla uyguladıkları farklı cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için aralarında sanık Mustafa Kemal Gül'ün de yer aldığı bir ekibin, yaşı küçük çocukların da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzları ve sosyal mevkileriyle etkileyip gruplarına kattıkları, bu kızlar ile doğal olmayan yollardan neredeyse bütün örgüt üyelerinin ilişki kurduğu, bunu 'ecir' adını verdikleri bir ibadet şekli olarak benimseyip uyguladıkları, bu ilişkileri ileride örgütleri aleyhine konuşulmasını ve gruptan ayrılmalarını engellemek için sanık Hasan Basri Güner'in sorumlu olduğu bir ekibin gizli kamera ile kayda aldığı,
Örgütlerinin daha da güçlenmesi için siyasi işlerle ilgilenmek üzere de sanıklar Fırat Develioğlu, Ersin Alacadağ ve Turgut Aksu'nun yer aldığı bir ekip kurdukları ve bu konuda faaliyete başladıkları, Ersin Alacadağ ve bazı örgüt üyelerinin bir siyasi partinin çeşitli kademelerindeki yönetimlerine girdikleri, destekledikleri bir siyasi parti liderine parti içi muhalefet yapan kişilerle görüşerek ikna etmeye çalıştıkları, sonrasında da parti içinde muhalefetten vazgeçmeyen kişileri yıldırmak ve sindirmek için hazırladıkları karalama metinlerini birçok kişi ve kuruma gönderdikleri, bu kişilere ait telefon kayıtlarını yasal olmayan yollardan ele geçirerek kimlerle görüştüklerini tespit ettikleri, yine bu kişileri takip ederek kimlerle buluşup ne konuştuklarını belirledikleri, buna ilişkin birçok evrakın sanıkların evlerinde ve bilgisayarlarında ele geçtiği,
Aralarında sanık Alev Ulaşoğlu'nun da bulunduğu bazı örgüt üyelerini özellikle sekreter olarak yerleştirildikleri basın kuruluşlarından gazeteci, gazete sahibi gibi çeşitli kişilere ait fotoğraf, adres, telefon ve benzeri bilgileri karalama belgelerinde kullanılmak üzere temin ettikleri, çalışan üyelerin maaşlarının örgüt tarafından alındığı, nitekim bayan üyelerin mali işlerinden sorumlu olan sanık Alev Ulaşoğlu'nun yakalandığı evde değişik kişilere ait 41 adet bankamatik kartının şifreli çanta içinde bir arada ele geçtiği,
Sanıkların örgütün evlerinde kalarak sanık Adnan Oktar'ın talimatları ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları, örgütün oluşumunun ve eylemlerinin 4422 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra da devam ettiği anlaşılmakla; sanık Adnan Oktar'ın örgüt kurma ve yönetme, sanıklar Fırat Develioğlu, Emre Nil, Ferhat Terkoğlu, Uğur Örmen, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan ve Hatice Tijen Öztemir'in örgütü yönetme, Halil Hilmi Müftüoğlu, Hasan Basri Güner, Ufuk Özturgut, Korkut Yasa, Kartal İş, Turgut Aksu, Tarkan Yavaş, Adnan Tınarlıoğlu, Ersin Alacadağ ve Mustafa Kemal Gül'ün ise örgüt adına faaliyette bulunma olarak kanıtlanan eylemlerinin 4422 sayılı Yasanın l/1. maddesinin 1. cümlesi kapsamında olup zamanaşımı süresinin 765 sayılı TCK'nın 102/3. madde ve fıkrası uyarınca 10 yıl olduğu gözetilmeden, eylemlerinin 765 sayılı TCK'nın 313. maddesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle yazılı biçimde zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı verilmesi,
Buna göre de 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu'nun 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesiyle yürürlükten kaldırılarak, suç işlemek amacıyla örgüt kurma eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanun'un 220. maddesinde yeniden düzenlenmiş olması, 5237 sayılı Türk Ceza Kanun'un 7. maddesinde 'zaman bakımından uygulama' kurallarının, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 9. maddesinde ise 'lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul' ile ilgili kuralların düzenlenmiş bulunması karşısında,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri de gözetilmek suretiyle, sanıklar Adnan Oktar, Fırat Develioğlu, Emre Nil, Ferhat Terkoğlu, Uğur Örmen, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir, Halil Hilmi Müftüoğlu, Hasan Basri Güner, Ufuk Özturgut, Korkut Yasa, Kartal İş, Turgut Aksu, Tarkan Yavaş, Adnan Tınarlıoğlu, Ersin Alacadağ ve Mustafa Kemal Gül'ün hukuki durumlarının 5237, 5252 ve 5320 sayılı kanunlar çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş müdahiller Ebru Şimşek ve Fatih Altaylı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı bozulmasına 17.5.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.”

Adnan Hoca İçin Yargıtay Kararı


Adnan Hoca gazetecilere nasıl şantaj yaptı? Partilere nasıl sızdı? İşte Yargıtay kararı!!!


Yargıtay, "Adnan Hocacılar Örgütü"nün röntgenini çekti... Yargıtay'ın Adnan Oktar ve grubundaki kişileri zaman aşımından kurtaran yerel mahkemenin kararını bozma gerekçelerinde, grubun eylemleri tek tek sıralandı.


İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar ve 17 sanığın tehdit ve şantaj davasını zaman aşımı nedeniyle kaldırma kararı vermişti. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu kararını geçen hafta bozdu. Dosya yeniden yargılama için İstanbul'a gönderilmek üzere Yargıtay Başsavcılığı'na verildi. 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığına işaret eden 8'inci Ceza Dairesi'nin gerekçeli kararında şu tespitlere yer verildi:


* Partiler için de çalıştılar: Sanıklar, basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etmek, kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlamak, destekledikleri kişilerin ve siyasi partilerin seçimlerde oy elde etmesini sağlamak için, korkutma ve sindirme gücünü kullanmışlardır.


* Çocuklarla ilişkiye ibadet dediler: Sanık Adnan Oktar'ın belirlediği kurallarla uyguladıkları cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için bir ekip, yaşı küçük çocukların da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzlarıyla etkileyip gruplarına katmıştır. Bu kızlar ile doğal olmayan yollardan neredeyse bütün örgüt üyeleri ilişki kurmuş, bunu 'ecir' adını verdikleri bir ibadet şekli olarak benimseyip uygulamışlardır. Bu ilişkiler, sanık Hasan Basri Güner'in sorumlu olduğu bir ekip tarafından 'koz olarak' gizli kameraya alınmıştır.


* Basına foto montajla şantaj: Grup içinde bir ekip kurulup, kendi grupları hakkında yazılı ve görsel basında yayın yapan gazeteciler hakkında cinsel sapıklık içinde oldukları ve eşlerini pazarladıkları, uyuşturucu kullandıkları gibi incitici hususlarla birlikte tehdit içeren yazılar hazırlamışlardır. Bunlardan bazılarına fotomontajla ürettikleri fotoğrafları da ekleyip resmi kurumlara ve bu kişilerin yakınlarına göndermişlerdir.


* Partilere sızma girişimi: Örgütlerinin daha da güçlenmesi için siyasi işlerle ilgilenmek üzere de sanıklar Fırat Develioğlu, Ersin Alacadağ ve Turgut Aksu'nun yer aldığı bir ekip kurdukları ve bu konuda faaliyete başladıkları, Ersin Alacadağ ve bazı örgüt üyelerinin bir siyasi partinin çeşitli kademelerindeki yönetimlerine girdikleri belirlenmiştir.


* Basına sekreterlerle sızdılar: Kadın sanıklar, basın kuruluşlarına sekreter olarak girmiş gazetecilerin kişisel bilgilerini temin etmiştir. Çalışanların maaşları ele geçirilmeye çalışılmış, sanık Alev Ulaşoğlu'nun çantasında 41 bankamatik şifresi bulunmuştur.

Kilise ve Adnan Oktar Elele

Sayelerinde Türkiye de Hurafeler Bilimin Önünde ..
Bilim alanında bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde de bilime karşı hurafe temsilcileri bıkmadan gerici faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedirler.
Evrenin/Dünyanın/İnsanın oluşumu üzerine yazılan çizilen hurafeler, ilk günkü tazeliği ile sıkı ve radikal bir tarzda savunulmaya devam ediliyor. Öyle ki; bir sinek fosilinden yola çıkan yaratılışçılar, “büyük buluşlar ve zengin bilimsel bakış açılarıyla”, evrim teorisine karşı anti tezler üretmenin komedyasında, başrolü kimseye kaptırmayacaklar gibi. Şaşılası değil. Zira, 21. yüzyılda bir Başbakanın, sorunları ulemaya havale edebildiği bir ülkede yaşıyoruz. Ve bu anlayışla sinek fosilinden yola çıkan “bilimsel” buluşların, tabi ki yaratılış için, ilk veri olarak kullanılabilmesi bizi şaşırtmıyor. Örneğin uzun yıllardır Evrim Teorisine karşıtlığı ile tanınan ve bu anlamda tüm yaratılışçı kesimlerin büyük olanaklarla desteklediği/projelerine kapı açtığı, (Medya, Belediyeler, Üniversiteler vb gibi) Harun Yahya grubu, ellerindeki çeşitli fosil bulgularla Darwinizm’e karşı savaşımını sürdürüyor. Bu anlayışla Beyoğlu Tünel vb. gibi yerlerde sergiledikleri, yaklaşık 150 milyon yıllık Levrek balığı ve Sinek’ten oluşan fosil bulguları, büyük nimetlermişçesine “halkı bilgilendirmek” adına kullanırlarken, en az bir komedi filminde alınan tat kadar bir zevk verebiliyorlar izleyicilerine. Gerekçeleri ve dayanakları, dünyanın oluşumundan bugüne kadar, insanoğlunun ve bütün canlıların, evrim geçirmeden günümüze kadar geldiklerine dair kanıtları sergilemek. İddiaları ise, “bakınız 150 milyon yıl önce yaşayan bir sinek; Bu sinek, 150 milyon yıl önce de sinekti, bugünde sinek.” mantığı ile büyük sorulara büyük açılımlar getirmiş olmak!
Harun Yahya ve grubunun öne sürdükleri evrim karşıtı bu çalışmalar, aslında bilimsellikten ne kadar uzakta olduklarının kanıtlarını açıkça ortaya koymaktadır. Yaratılışçıların öne sürdükleri bu bulgular hurafelere inanan kesimlerin aksine, yine bilimden yana olan ve evrimin gerçekliğini kanıtlamaya çalışan beyinlerin bulgularıdır. Bu bağlamda evrime karşıt olarak gördükleri bulgular, bırakalım evrim teorisine karşıt olmayı, aksine evrimi destekleyen nitelikteki bulgulardır. Öyle ki hiçbir bilim insanı bu bulguları inkar etmez. Aksine, Yaratılışçılar tarafından, sudan karaya geçişe karşı olarak bir belge niteliğinde sunulan levrek balığı fosili, yine evrimciler ve bilim insanları tarafından bulunmuş ve dünyanın oluşumunu binlerce yılla ifade eden yaratılışçılara 150 milyon yıl öncesinden yaşayan bir canlı örneği olarak sunulması itibariyle iyi bir kanıt olarak kullanılmıştır. Oysa, İnsanlığın oluşumunu yaklaşık İ.Ö 5000 yıllık bir geçmişe dayandıran yaratılışçılar, ellerindeki 150 milyon yıllık fosile sahip çıkarlarken, içinde bulundukları çelişkinin farkına dahi varamayacak denli bir hırs, karmaşıklık içinde bulunmaktadırlar. Ayrıca bu fosilin yaratılışa bilimsel bir bakış getirdiğini savunurlarken, Homo Sapiens gibi, ya da 1.53 milyon yıl öncesi yaşamış, ilk becerikli insan örneği olan Homo Habilis fosil bulgusuna sahip çıkmamakta ve bu tür bulgulara burun kıvırarak bakmayı yeğlemektedirler.
Gelelim Levrek balığı ve sinekten oluşan fosil bulgularının evrim teorisine karşıt bir örnek olarak sunulmasının yanlışlığına. Birincisi, hiçbir kanıta inanmayan ve bilimsel bütün gelişmeleri inkar eden ve görmezlikten gelen bir anlayışın (yaratılışçılar) bu tür belgelere, bulgulara sarılmaları hayli şaşırtıcıdır. Zira hep inkar ettikleri belgelere, (tanrının işine karışmayın mantığıyla) bu sefer kendileri sarılır durumda kalmışlardır. Oysa bu anlamda Tanrının işine karışmak onlar açısından büyük bir günahtır.
İkinci şaşırtıcı iddiaları ise bu bulguyu evrime karşı, mantıksız ve bilinçsiz bir şekilde savunmak zorunda kalmalarıdır. Evrim teorisini savunan bilim insanları, 150 milyon yılın aksine, sudan karaya geçiş dönemini, en az 350 milyon yıllık bir süre olarak yorumlamaktadırlar. Nitekim bu yorumlar evrim teorisini savunan bilim insanlarının, bugünkü bilimsel bulgularla birlikte yanılmadıklarını da kanıtlamıştır.
Üçüncüsü, Evrimciler hiçbir zaman yaratılışçıların iddia ettikleri gibi 150 milyon yıl öncesinde yaşayan Levrek balığının evrim geçirerek karaya ulaştığını ve Levrek balığının ( ya da sineğin ) neslinin tükendiğine dair bir iddia da bulunmamışlardır. Aksine bu gelişimin Doğal Seçilime bağlı olarak, çeşitli mutasyonlarla oluştuğunu ve bu anlamda yer ve mekan farkının/özelliklerinin es geçilmemesi gerekliliğine dikkati çekmişlerdir. Zira yaratılışçıların bu iddiası bilimsellikten uzak bir iddia olmakla birlikte, bugün denizlerde hiçbir balığın yaşamamasını gerektiren saçma bir düşünceyi/önermeyi de beraberinde getirirdi. Ayrıca, Kapitalist sermayenin kar hırsı ile birlikte gün geçtikçe daha da kirlenen denizlerimizdeki, akarsularımızdaki canlıların, bir bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaları da önemsenmesi ve es geçilememesi gereken bir durumdur. Bu durumda çeşitli çevresel etkileşimler sayesinde bir canlı türünün nasıl ortadan kalkabildiği rahatça bir örnek olarak sunulabilir.
Darwin’in Doğal Seçilim yoluyla açıklamaya çalıştığı bu süreç, aynı zamanda Levrek Balığının bunca süre zarfında nasıl hayatta kalabileceğine dair önermeleri de mantıklı bir şekilde açıklamaktadır. Harun Yahya veya yaratılışçıların genel olarak savundukları, “bakın bu balık 150 Milyon yıldır evrim geçirmemiş” gibi bir mantıkla ( aslında mantıksızlık ) evrim teorisini savunanlara karşı bayrak açmaları, yine Darwin tarafından kuramsal bir hale getirilen Doğal Seçilim ile birlikte şöyle cevaplanmaktadır. Darwin’e göre bu süreç, canlı gruplarının nüfus oranlarının, o canlı grubunun kalıtsal özelliklerinin, canlının hayatta kalması veya üremesine elverişli olup olmamasına bağlı olarak, değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Yani bu işleyiş, kalıtsal özellikleri (genleri) dolayısıyla ortama uyum konusunda daha başarılı olan bireylerin (canlıların), hayatta kalabilme, ergenlik yaşına ulaşabilme ve üreme olanakları yönünden daha avantajlı olmaları ile birlikte, kalıtsal özelliklerini bir sonraki kuşağa aktarabilmeleriyle işleyen mekanizma olarak düşünülebilir. Ortama uyum sağlamada başarılı olamayan bireyler ise hayatta kalmayı ya da üreme yaşına ulaşmayı başaramayacak, dolayısıyla kalıtsal özelliklerini sonraki kuşaklara aktaramayacaklardır.
Burada dikkat edilecek husus, bireylerin hayatta kalmalarının yalnız başına evrimsel olarak bir şey ifade etmemesidir. Eğer taşıdıkları genler, gelecek döllere başarılı bir şekilde aktarılmıyorsa, diğer tüm özellikleri bakımından başarılı olsalar da, evrimsel olarak bu niteliklere sahip bireyler başarısız sayılırlar. Örneğin, kusursuz fiziksel bir yapıya sahip herhangi bir erkek, kısırsa ya da çiftleşme için yeterli değilse, ölümüyle birlikte taşıdığı genler de ortadan kalkar ve evrimsel gelişmeye hiç bir katkısı olmaz. Ya da güçlü ve sağlıklı bir dişi, yavrularına bakma içgüdüsünden yoksun ise ya da yumurta meydana getirme gücü az ise, popülasyon da (canlı varlıkların sayısal yoğunluğu, dağılımı/nüfusu) önemli bir gen frekansı değişikliğine neden olamayacağı için, evrimsel olarak başarılı nitelendirilemez. Demek ki; doğal seçilimde başarılı olabilmek için, çevre koşullarına diğerlerinden daha iyi uyum sağlamanın yanı sıra, daha fazla sayıda yumurta ya da yavru meydana getirmek de gerekir. (1) Tabi ki bu da gelişimde aynı zamanda çevre uyumunun önemini beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda Levrek balığı bulunduğu ortamda,beslenebildiği ve ürüyebildiği içindir ki, hayatta kalabilmiştir. Ya bulunduğu ortam, kimyasal atıkların yoğunlaşması ile yaşamını kısıtlayabileceği bir duruma dönüşseydi, bu drumda Levrek balığının bugüne kadar sağlıklı bir şekilde gelebileceği düşünülebilir miydi.
Çevre ve genler arasındaki diyalektik bağı gösteren en iyi örnek ise Kanser örneğidir. Basit anlamda Kanser, bir organ ya da dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalması ile beliren kötü urların yol açtığı öldürücü bir hastalık olarak tanımlanır. “Kanser Esas olarak genetik yapıdaki bozulma, farklı yaşam biçimleri ve doğal çevre ( yani çevresel faktörler) üçlüsünün sonucu olarak ortaya çıkar. Yapılan çalışmalar Kanser’in ortaya çıkması ve belirti vermesinde, çevresel faktörlerin % 70 hatta 90 lara varan oranlarda rol oynadıklarını gösteriyor. Tek neden olduğu söylenen genetik faktörün rolü, yani genlerin kanser oluşumundaki rolü ise ancak % 10 ile 30 arasındadır.”(2)
Ayrıca çeşitli araştırmalara katılan bilim insanları, kanser türlerinin yeryüzünün değişik bölgelerinde farklı biçimde farklı vakalar halinde ortaya çıktıklarını araştırma sonuçlarına eklemişlerdir. Bu bilgiler ve veriler ışığında değerlendirilecek olursak, kanser olgusunun da genel anlamda çevresel faktörlerle geliştiğini ve bu minvalde insanlık için çok önemli bir tehdit unsuru taşıdığını açıkça söyleyebiliriz. Nitekim Kapitalist’lerin siyanürle altın arama çabaları, ya da çeşitli bölgelerde rastlanılan kanser vakalarının o bölgelerdeki insanlar için yaşam kısıtlayıcı bir nitelik taşıması, kanserle gelen ölüm oranlarını arttırması şaşırtıcı değildir. Aksine kapitalistlerin bu anlayışla, bütün yaratılışçı teorilere destek vermeleri ve bu anlayış ile kar hırsları için evrim’e bilim’ e karşıt bütün olumsuzlukları destekleyecek olması, nitelikleri gereği çok doğaldır. Bütün bunlar Depremlerde yaşanan kayıpların, ya da tren kazalarında yitirdiğimiz canların arkasından “takdir-i ilahi” diyerek açıklamalar yapan hakim burjuva iktidarlarının ya da, bir ülkeyi işgal etmek için tanrı’dan emir aldığını ve onun temsilcisi olduğunu söylemek gibi ortaçağa yakışan düşünce tarzları geliştiren emperyalist odakların söylemleridir. Nitekim Bush, Tanrıdan aldığı buyrukla Irak’ı talan etmekte bir sakınca görmemekte, tanrı için çocuk katletmeyi kendisinde bir görev sorumluluğu olarak hissedebilmektedir.
Adeta insanların zekası ile alay edercesine süren bu faaliyetler kapitalizmin 21. yüzyıldaki Bilgi, teknoloji ve tüketim çağının bir yansımasıdır. Bu gün öyle bir hale gelinmiş ki ortaçağ kalıntısı düşünceler yoğun bir şekilde savunulur hale gelmiş, hurafe, büyü, sihir, peri vb. gibi anlamsızlıklar toplumun genel kesimini etkiler bir hale gelmiştir. 16 Mayıs 2006 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir haber bu duruma işaret ederken ( kaldı ki onlarda bu haberi popülerliğinden dolayı yayınlamıştır) bir yandan da Türkiye’nin bilimsel eğitim vermesi gereken kurumlarının da ne hale geldiğini sergilemek açısından oldukça öğretici bir habere yer vermiştir. Haberde Ankara 8. Aile Mahkemesinin bir üniversitede akademisyen olarak görev yapan birinin, eşini kendisine bağlamak için Avcılar Derneği’ n den yarasa kanı aradığı gerekçesi ile boşanmasına karar verildiğine dikkati çekiyordu.
Ülkemizde kendisini “bilime” adamış ve ellerindeki Levrek balığı fosili ile kapı kapı dolaşıp, evrime karşı anti tezler üretme sevdalıları varken, sanırız bu tür haberler daha da yoğunlaşacak, asgari ücretin artması için dilek ağaçlarına çaput bağlayanları görürken hiç şaşırmadan gülüp geçeceğiz.

Adnan Hocaya Tepkiler

Bu sayfada Türkiye de çeşitli sitelerde Wordpress in kapatılması üzerine yapılan yorumlar mevcuttur. Ama ilk yorum Wordpress sitesinin sahibinden..

wordpress’i icat eden gencin kendi tuttuğu blogunda bir açıklaması varki o daha utanç verici…

Günlük neredeyse 12.000 e yakın sayfa gösterimi aldığımız, gelişmiş ve çağdaş diye bildiğimiz, türkiye’de ki sansürü hâla kabullenemiyorum ve anlayamıyorum… Siz sevgili Türk dostlarım… Bu sorunu nasıl çözebiliriz… Bilgisi olan var mı?

------------------------------------------------------------------------------------------------

Saygı ve sevgiyle anıyoruz bu Adnan Bey' i, müridi olup engin sularda yunusların evrimleşmesi hakkında tartışmak isterdim ama vaktim yok. Umarım kendi yaratılış amacının dışına çıkarak kafasını ve beynini kullanmaya yeltenmez.

Zira yok yani, olmayan birşeyi kullanmaya çalışmak overload a sebep olur mazallah internetler yıkılır, microsoft lar, google lar çöker.

Zihniyetine x diyerek son verelim sabah programımıza hür yaşa emi bre doğruları konuşmayan adam... sahtekar, yalancı, üçkağıtçı demedim lütfen dikkat ..

------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu şirin arkadaşlar:
1) şantaj yapınca
2) tehdit edince
3) islamın nurlu yollarında darwinist avlamak için, aile parçalayınca ( çocukları, islam için evden alarak)
4) evrim konusunda ki kaynaklardan, istediği gibi çarpıtma yapıp onlarca sitede: işte evrimcilerin yalanları!! işte evrimcilerin itirafları!! deyü deyü ossuruktan teyyare ithamlarda bulununca
5) "dış mihrak" Amerikalı yaratılışcılardan tonla parayı, evrim karşıtı yaratılışçı/akıllı tasarımcı faaliyetler için kullanınca, "lüküs hayat" icra edince
6) kahrolası şeytana uyup, bazı mümineleri cinsi olarakta hizmete almaya çalışıp, kılavuz niyetine de motorlar, motorcular diye sınıflandırma yapınca.....

Tabi ki vatanı, milleti, nurlu islamı yüceltiyorlar şahidim. inanmayanı döverim.... ha bunlar yapılınca iyi güzel.. bunlar eleştirilince, mahkeme, hukuk, ülke vs vs merak ettiğim; bu ülkede inek bu kadar mı bol ki bu teraneleri yutuyorlar hala...

------------------------------------------------------------------------------------------------

Wordpress'in yasaklanması haberini gördüğüm ve buraya aktardığım siteye Adnan Hoca ihtar çekmiş. Amiyane tabirle tehdit ediyor. Site, wordpress'in yasaklanması haberini verirken, OpenDNS kullanarak wordpress.com'a giriş yapılabileceğini ve içeriklerin yedeklenip istenirse aynı hizmeti veren kendi sitelerine yüklenebileceğini söylemiş ve tahmin edin hangi içerik aktarılmış? Yakında internet yayıncılığına Adnan Hoca kriterleri girecek gibi...

------------------------------------------------------------------------------------------------